Eğitim, insanlıkla birlikte başlayan en önemli ihtiyaçlardan birisidir. İletişimin bulunması ve gelişmesi de yine eğitim ihtiyacıyla aynı doğrultudadır. İnsanlar merak eder. Meraklarını gidermek için de bir şeyleri öğrenmek isterler. Bu öğrenim kendi başına, varsayımlarla, deneme yanılmayla veya bilen birinden olmak kaydıyla çok yönlüdür. İnsanlar hem bir şeyler öğrenmek hem de bunları başkalarına öğretmek isterler. Bu devinim binlerce yıl öncesinden kalan bir alışkanlıktır aslında. İlkel eğitim nasıl veriliyordu? Hangi araçlarla ve hangi tekniklerle bilgi kalıcı ve sürekli geliştirilen bir hale getiriliyordu?
İlk İnsanlarda Eğitimin Önemi
Eğitimin tarihi için sanırım ilk çağlarda yaşayan insanlara gitmemiz gerekecek. Neticede her şeyin bulanık olduğu bir dönemdesiniz. Sadece yapıları size benziyor diye çeşitli insanlarla grup oluşturup ortak problemlerinizi çözüyorsunuz. Maslowun ihtiyaçlar hiyerarşisinde ilk basamak henüz oluşuyor. Bu aşamada avlanmak, barınmak ve çeşitli sorunlara karşı gelmek için bazı şeyleri bilmeniz gerekiyor. Fakat bilmediğiniz o kadar çok şey var ki. Bu yüzden insanlar öğrendikleri şeyleri başkalarına anlatmaya çalışıyorlar. Bunlardan ilki ilk insanların seminerileri. Olmaz demeyin. İlk insanlarda bile seminer kültürü vardı. Hatta günümüzdekinden daha fazla. Çünkü onlar sürekli yeni şeyler öğreniyor veya farkediyorlar. Bu bilgileri de grupta bulunan diğer üyelere aktarmakla yükümlüler. Başarılı bir takım olmak zorundalar ki ayakta kalabilsinler, açlıktan ölmesinler, soğuk ve sıcaktan, vahşi hayvanlardan ve hatta aynı amacı paylaşmayan başka guruplardan korunsunlar. Dolayısıyla ilk seminerler takım olmak ve ne nasıl yapılır gibi konulardan oluşuyordu.
Peki seminerler nerede veriliyordu? Her yerde. Bir şeyi öğrendikleri an yanında bulunanlara anlatmaya çalışıyorlardı. Çok donanımlı bir dilleri olmadığı için de genellikle çizerek anlatıyorlardı. Toprağa çubuk veya elle, yanlarında varsa kireç benzeri bir maddeyle kaya veya ağaçlara resimler çiziyorlardı. Hatta onların konferans salonları ve okulları da vardı. Mağaralar. Mağara duvarları onlar için en önemli öğrenme yurduydu. Çünkü orada yapılan çizimler onların resmi müfredatıydı. Orada her türlü bilgiye sahip olabiliyor ve aktarabiliyorlardı.
Sunumda Görsel Kullanma
Mağara duvarındaki resimler, piramitlerdeki hiyeroglifler aslında eğitim sunum görselleriydi. Günümüzde sanal gerçeklik (VR), artırılmış gerçeklik (AR) ve holografi sunumlara geçilse de halen çoğumuz projeksiyon kullanıyoruz. Projeksiyonun atası olan tepegöz ile de sunum yapanlarınız vardır. Fakat binlerce yıl önce projeksiyon yerine duvar resimleri eğitim görselleriydi. Kabileler bu sayede eğitiliyor ve bilinçleniyorlardı. Onların başarılı eğitim safhaların bir çoğu günümüzde kullanılmıyor. Bizler halen teori ile uygulama arasındaki boşluğu kapatamazken onlar bu geçişi çok iyi yönetebiliyordu. Belki cümle kuramıyor, belki de anlaşamıyorlardı. Fakat bilmeleri gekeren önemli şeyleri bu sayede öğreniyorlardı.
İlk İnsanlarda Eğitim Safhaları
Tüm süreçler oyunlaştırılmış (Gamification) ve anlık geri bildirimle doluydu.
Oryantasyon süreci; Uygun yaşa gelen kabilenin genç veya yeni üyesi bir mentor ve öğretmen ile birlikte mağaraya getiriliyordu. Bu mağarada, bilmesi gereken tüm bilgiler hem görsel hem de işitsel bir şekilde anlatılıyordu. Bunun adı “sınıf eğitimi”. Bazen de av ile alakalı bilgiler anlatılırken o hayvana ait bir kemik, diş, kafa gibi kalıntılar da kullanılıyordu. Düşman bir kabile anlatılacağı zaman onların taktıkları aksesuarlar gösteriliyordu. Bu eğitim araçları her zaman olmayabilirdi. Ama mümkünse her eğitim kurumunda (mağarada) muhakkak temin edilirdi.
Bu sayede teorik bilgiye ulaşan yeni kabile üyesi oryantasyon sürecinde uygulamaya götürülüyor ve belirli mesafeden izlemesi sağlanıyordu. Bunun adı da “ben yaparken sen izle”. Bu gerçek bir olayı izleme olmayabilirdi. Mesela bir av sahnesinin canlandırması veya tiyatral bir sunum da olabilirdi. Bu sayede “tiyatral ve simülasyonla öğrenme” gerçekleşiyordu. Bu sayede teoride gördüğü, dinlediği ve dokunduğu bilgilerin uygulamasını izliyordu.
Son aşamada ise “yaparak öğrenme” vardı. Bu aşamada kabile üyesi tek başına, eğitimde aldığı bilgileri kanıtlama savaşına giriyordu. Bunun adı bir nevi “uygulamalı sınav”. Belki bir av, belki bir baraka veya bir araç yapımı. Bu sayede başarılı bir eğitim alıp artık uygulamalar üzerine yoğunlaşabiliyor, kabilede bir statüye sahip oluyor ve kazanan takımını geliştirmek için her yeni öğrendiğini arkadaşlarına aktarıyordu.
Kabile kültüründe eğitim olmazsa olmazdı. Çünkü eğitimin zıttı ölümdü. Eğer öğrenmezsek, merak etmezsek ve gelişmezsek ölürürüz. Binlerce yıl önce eğitim olmazsa gerçekten ölünürken, şimdi mecazen ölüyoruz, siliniyoruz, pasif hale geliyoruz. Günümüzde eğitim ile ilgili teknolojiler ve öğrenme davranışları geliştikçe sistemin dışında kalanlar ve sisteme sürekli adapte olmaya çalışanlar olacak. Değişim ve gelişime karşı duran olmayın. Siz de öğrenin siz de yayın.