Garner Hr ın başlatmış olduğu bu devinim ile artık kadrolu blogger lar çoğalacak. Bir hamle de biletix ten geldi. Öyleki artık crm gibi ik gibi bir kol haline gelip kurumlarda yerini alacak. Bu iş ilanına istinaden Türker Okay‘ın yazısı da bana bu konuda ilham verdi. “Kadrolu Blogger Aranıyor” Yazıya buradan ulaşabilirsiniz. Blogger kadrolaşırsa Yazdığı yazıyla evine ekmek götürecek insanlar oluşacak =)
Gel gelelim bu meslek erbabı kişi kurumda ne iş yapacak. Öyle ya kurumun bir web sitesi ve bunu takip eden bir ajansı var zaten. Ama gözden kaçan ayrıntı, kurumun sosyal medya yansımalarını ücreti karşılığında taşeron firmaya vermesi tam olarak yansıma sayılmamaktadır. Nitekim içeriyi yansıtmıyorsa ve kurum içindeki nefesi solumuyor sa dışarıdan farklı bir ofisten yazılanlar bu ofisi anlatamıyor.
Blog yazarken veya yazdırırken kurumun dikkat etmesi gerekenlerden biri de özgün içeriğe sahip olması ve markayı taşıyabilmesi. Mesela Cengiz Çatalkaya‘nın da dediği gibi. Kurumların blogları özgün olmadığı vakit web sitesinden bir farkı olmuyor. Aksi halde çift yönlü web sayfasına sahip olursunuz.
Bloglar samimidir. Blog kurumun içindeki çocuktur veya ütopik de olsa bir hayalidir. Takip ettiğiniz kurumların twitter iletilerini gözden geçirin. Bazıları her gün aynı saatte tek iletiyle rutini yakalamış, kimisi bir kaç hafta arayla kırık dökük cümleler le güncel olduğunu sanmış. Öyle bir çağdayız ki, kurumların fark edemediği ve öyle güzel pas veriyor ki teknoloji. Ama değerlendirmeyi bilmezsen yatırımlar da heba olur.
Mesela reklam amaçlı kendi ürünün namına bir blog yazıp yayınlasan ve o ürüne insanlar aşık olsa. Bu sayede insanların evine, cebine çantasına giren ürünleri twitter dan facebook tan instagram dan perçinlesen. Ama kurumsallaşma diye bir gaye var ve bunu sadece ciddilik sanan kurum yöneticileri. İş arama sitelerinde ilginç sloganlı ilanlar gördüğümde hep derdim ki vay be nasıl da koparmış izini. Belli ki bir genç yetenek yönetimi zorlayıp ikna etmiş ve bu şekilde yenilikçi bir ilan yayınlamış. Arka planda ki gayret takdire şayan.
Blog yazmak için de bu coşkuya sahip olmak gerekir. Yani kurumsallaşmayı ciddileşmek sanan yönetimden izni koparıp samimi bir şekilde duyguları harekete geçirip senden, benden hepimizden bir şeyler bulabileceğimiz bir yazı okumalıyız. Bu coşkuyla yazılan yazılar web sayfasından ayrılır. Markayı ve ürünü tanımlayan içimizden bir yazı olur çıkar.
Kurumsal bir internet sitesi düşünün. Ciddilik fışkırıyor. Markanın ürünlerini kullananları düşünün birde. Sokaktaki adam, trafikteki şoför, evde anne okulda öğrenci, ocakta madenci. Anlatmak istenen okuyucuda karşılık bulmalı. Karşılığı yoksa okurun canı sıkılır. Yani beni anlatırsa o yazı ürünle bütünleşik olur ve hedefine ulaşır. Kıyafet ise ürün gamın, moda blogu yaparsın. Kampanyalarını web sitenden, ürünün kullanımdaki yansımalarını da blog dan yazarsın.
Post modern ve marketingin doğuşundan itibaren ürünler kullanıcı ve müşterilere göre düzenlenirken, bloglarında bu süreçte irdelenmesi gerekir. Neden şirket blogu müşteriye özel olmasın ki?
En yakın zamanda iş arama sitelerinde kadrolu blogger arayışımız vardır gibi ilanlar göreceğimizi umuyorum. Sloganı da: “biz takım elbiseyle toplantıdayken, sen kot pantolonunla blog yazar mısın” olabilir. Veya olmayabilir =)