O gün toplantı odası kalabalıktı. Kasım ayı. Dışarıda soğuk bir istanbul, içeride hem heyecandan hem de yüksek derecede açılmış kaloriferden dolayı sıcaklık bir hayli yüksekti. Dikdörtgen masanın pencere tarafında masanın baş köşesine kurulmuş olan genel müdür hariç herkes meraklı ve heyecanlıydı. Terleyen avuçlar ve saygıdan dolayı gevşetilemeyen kravatlar düğmeleri sonuna kadar iliklenmiş ceketler…
O yılın başarı gösteren çalışanları odaya davet edilmişlerdi. Geçen sene son çeyreğinde genel müdürün verdiği bir sözdü bu. Tüm çalışanlarda muhteşem bir verim artışı gözlenmiş ve şirket istatistikleri gurur verici boyutta artış göstermişti. Şimdi 1 yıl öncesi verilen sözün tutulma zamanıydı. Hakedenin ödüllendirilme ve diğerlerinin de daha çok çalışmalarına vesile olacak motivasyon toplantısının zamanıydı.
Fakat bir kişi o odaya dahil edilmemişti. Dışarıda kendi departmanının masasında kalmıştı. Yoksa o toplantı aklından geçen toplantı mıydı? Peki neden haberi yoktu? Neden çağrılmamıştı? Hemen masadaki telefonuna baktı kaçan çağrı var da farketmemiş olabilirdi. Telefon öylece duruyordu. Outlook u açtı ve mail kutusunu bir çırpıda göz gezdirdi. Yok. İlgili kişilerden bir mail dahi yok. Acaba cep telefonuma bir bildirim gelmiş olabilir mi? Telefonunda da sadece sosyal medyadan bir kaç bildirim vardı. Onların da konuyla alakası yoktu.
Düşündü, düşündü. Fakat bir anlam veremiyordu. Kendince o odaya ilk girmesi gereken, istatistikleriyle ilk göze çarpan o olmalıydı. Malum başarıları çığ gibi büyümüş, tebrikler takdirler derken şirkette ilgisi olmadığı departmanlardan bile büyük sempati toplamıştı. Fakat yoktu. Ne telefon, ne mesaj, ne de bir mail. Sinirlendi ve üzüldü. Derin bir nefes çekti. Yoksa o emekler boşa mıydı? Geçen sene herkesin içinde verilen söz bir yalandan ibaret miydi? Yoo yo. Bunların hepsi gözden kaçırılmış olamazdı. O emekler, satışlar, tedarikçiler ve hatta müşterilerden gelen olumlu bildirimler boşuna olmamalıydı. Belki de böylesi önemli bir haberi telefon veya maille bildirerek önemsizleştirmek istememişlerdi. Doğru ya. Nasıl da atlarım bunu dedi kendi kendine. Hemen kahve alma bahanesiyle o malum toplantı odasının önünden yavaş ama dik adımlarla geçti. İşte kendisi hariç en başarılı çalışanlar ve üst yönetim içerideydi. Hatta bir kaç kişiyle göz göze de geldi. Ama istifini bozmadı kimse. Ne içeridekiler, ne de kendisi. Gitti kahvesini aldı. Ve dedi kendi kendine. Muhtemelen dönüşte çağıracaklar. Yine aynı eda ile geçti o odanın önünden. Kahvesini karıştırken ses çıkartıp içerinin dikkatini çekmek istedi. Fakat bu sefer kimse dönüp bakmadı. Hararetli bir şekilde konuya odaklanmışlar ve bir yandan genel müdürü dinlerken, diğer yandan da duvara yansıtılan projeksiyondan çeşitli grafikleri inceliyorlardı. Bu sefer yıkılmıştı. Sanırım yolun sonuna gelmişti. O son sene yaptığı her şey toprağa gömülmüş ve üstüne kireç dökülmüştü. İşte o aldığı son umutlu kahveydi. Ama umutla içtiği son kahve değildi. Stres topu gibi oynadığı masasındaki rubik küpü aldı eline. O kadar stresliydi ki rubik küp parçalandı.
Yaklaşık 1 saat masasında duyguları birbirine geçmiş bir şekilde bekledi. Yine umutluydu belki. Ama artık kabullenmiş ve önüne bakmaya odaklanmış kafasında çeşitli planlar yapmaya başlamıştı. Dışarı çıktı. Bir sigara yaktı. Güvenlik görevlisiyle selamlaştı. Her zamanki gibi ekonomiden söz açmak istedi güvenlik. Şimdi olmaz şeklinde yorgun, üzgün bir bakış ile af diledi güvenlikten. Bir süre sonra içeri girdi. Masasına geçti. Hafif çaprazdan kolon ile duvarın arasından görebildiği toplantı odasının kapısı açıldı. İçeriden çıkanların bir kısmı oldukça neşeli, bir kısmı ise hafif hüzünlü ayrıldı odadan. İşte her şey sona ermişti. Koskoca şirkette ilk defa kariyeri uğruna yapılabilecek bir hareketten uzakta kalmış ve hatta dışlanmıştı. Savaşta kanat cephe komutanı gibi merkeze uzaktı.
Gün boyunca kimseyle konuşmadı. İşini de yapamadı. Bütün olanları düşündü etraflıca. Nerede yanlış yapmıştı? Veya ne yaptı da yanlış anlaşıldı? Bunlara objektif karar veremiyordu. Kasvet bağlamıştı içini. Bunalıyordu. Normalden biraz daha erken çıktı işyerinden. Sanırım artık kararından emindi. Bu yoldan bir daha gitmeyecek bu ofisin kapısını bir daha kullanmayacaktı.
Bir yetenek daha uzaklaşmıştı. Kayan bir yıldız gibi parıltılı ama gözlerden yok olan.
Bu yazı ilk olarak Bıyıklı İnsan Amatörü sitesinde 10/11/2014 tarihinde yayınlanmıştır.
You might also like
4 Mins read
11 Mart 2016