Referans mı? Torpil mi?
En fazla bu iki kavramı birbiriyle karıştırıyoruz. Nedir ne değildir araştırmak ve buna göre tavır almak gerekiyor. Torpille referans arasındaki en basit fark şudur.Torpil arar ve bu adamı alın der. Referans ise ben bu adama kefilim iyi işler çıkarabileceğini düşünüyorum der. (tanım alıntıdır)
Eğer kişiyi tanıyorsanız yaptığı işin kalitesini ve yetkinliğini deneyimlediyseniz referans olabilirsiniz. Ama işin içinde değilseniz, dışarıdan ve hatta hiç görmeden işe alınmasını istiyor, diretiyor ve buna yol açıyorsanız bu da torpil oluyor. Torpil kimi zaman bizzat tanıdığınız kişiyi daha iyi olan başka çalışanlardan ayırarak değerlendirdiğinizde de yaşanır.
Benim için referans olur musunuz? demek kimi zaman torpil, bu adam torpille işe girmiş demek de kimi zaman referans olabilir. Çok iyi tahlil etmeden bu kelimeleri kullanmayalım. Aksi halde birilerini üzebiliriz!
İş dünyası ilginç bir organizma. Bu organizmayı oluşturan bir de mekanik var. Mekaniğin içerisinde yerli yersiz bir çok kişi bulunuyor. Yetkin olmayan organizasyonlarda, yetkinliği sayısal ve mental olarak tartışılan kişilere pozisyon verilmesi büyük bir hatadır. Bu hatayı gidermek için öncelikle organizasyonun yetkin hale getirilmesi ve zarar veren yönetimden kurutulmak gerekiyor.
Bir mevkinin yetkilerini halk tabiriyle koltuğu kullanarak birilerine öncelik tanıma, kayırma gibi durumlara torpil deniyor. Torpil işyerinde dedikoduların en güçlüsüdür. Bu dedikodular şirket içerisinde büyük sarsıntılara sebep olur. Akraba, arkadaş veya herhangi bir benzerlik (ırk, din, mezhep…) üzerinden haksız atamalar veya işe alımlar yapan kişiye olduğu kadar, yapılan kişiye de zarar veriyor.
Bilimsel Torpil İncelemesi
Torpil konusunun neden kültürümüzde var olduğu hakkında Geert Hofstede’nin yapmış olduğu bilimsel araştırma bize yardımcı olabilir. Araştımanın terfi ve adam kayırma kısımlarından alıntı yapıyorum. Ayrıca Hofstede’nin araştırması hakkında bir de yazı yayınlayacağım.
Geert Hofstede’nin kültür üzerine düşünceleri bugüne kadar kültürel farklılıklar üzerine yapılmış en kapsamlı ampirik çalışmalardan birine dayanmaktadır.
• Türk toplumu toplumcu davranmayı önde tutan bir kültürün ürünüdür. Hemşehrilik ve adam kayırmanın kökeninde toplumcu davranış vardır.
• Japonya, Endonezya, Malezya gibi ülkelerde toplumculuk ön planda iken ABD, Kanada gibi ülkelerde bireycilik ön plana çıkmaktadır
• Kollektif toplumlardaki örgütlerde terfi süreci daima grup içerisinden olur.
• Bu konuda genel tercih işe ilk giren (kıdem esası) işgören yönünde olur.
• Bireyci bir toplumda işyerindeki aile ilişkileri çoğunlukla olması istenmeyen bir durumdur.
• Aile ilişkilerinin akrabalar arasında kayırmaya ve çıkar çatışmalarına neden olacağı düşünülür.
• Bu nedenle bazı işletmelerde aynı işyerinde çalışan işgörenler birbirleri ile evlenirlerse, onlardan birinin işyerinden ayrılması bir kural haline gelmiştir.
“Hiçbir iş yapmayan adam boş oturuyor demektir. Fakat kendi yetenek ve bilgisinden daha aşağı bir işte çalıştırılan adam da onun kadar boş oturuyor demektir.”
Sokrates
Torpil Çeşitleri
Adam kayırmacılık, “bir kimseyi sahip olduğu yeterliklere göre değil, iş ile ilgili olmayan diğer bazı özellikleri ile işe alma” olarak tanımlanmaktadır. Eğer bu görevlendirme ya da atama akrabalık ilişkileri temeline dayanıyorsa, “nepotizm”, arkadaşlık-dostluk ilişkilerine dayalı olarak yapılıyorsa “kronizm“, siyasi birliktelik uğruna yapılıyorsa “siyasal kayırmacılık” ya da “patronaj” adını almaktadır. Torpil kelimesini ayrıca hamili kart sahibi yakinimdir, Dayıcılık, İltimas gibi şekillerde de duyabilirsiniz. Muhtemelen duymaya da devam edeceksiniz.
Kayırmacılığa karşı Meritokrası
Meritokrasi; toplumda değerlilerin, seçkinlerin güçlü ve etkili olmasını savunan bir görüşün adıdır. Dolayısıyla üst kademelerde zekâ, çalışkanlık ve diğer meslekî hünerleri bulunan kişilere yer verilmesi anlamına gelmektedir.
İlk kez İngiliz sosyolog Michael Young (1915–2002) tarafından dile getirilen meritokrasi kavramının içeriğinde kayırmacılık, yandaşlık, ayrımcılık bulunmazken, toplumdaki tüm bireylere eşit imkanların sunulması vardır. Meritokrasi anlayışında, ailenizin kim olduğu, cinsiyet, ırk, din, yaş gibi bireysel özellikler önemli değilken, yetenek ve eğitim önemli olarak kabul edilir. Başkalarının sizin için yaptıklarından ziyade, sizin kendi başınıza yaptıklarınız önemlidir.
İngiltere merkezli Meritocracy Party, beş maddeden oluşan bir manifesto yayımlamıştır.
- Kayırmacılık yoktur: Ailenizin değil, sizin kim olduğunuz önemlidir.
- Yandaşçılık yoktur: Başkalarının sizin için ne yapabildiği değil, sizin ne yapabildiğiniz önemlidir.
- Ayrımcılık yoktur: Cinsiyet, ırk, din, yaş, geçmiş önemsizdir. Yetenek her şeydir.
- Eşit imkânlar: Herkesle aynı noktadan başlar ve yeteneklerinizin sizi götürdüğü yere gidersiniz.
- Tatminkar erdemler: En başarılı insanlar, en yüksek tatmine erişirler.
Yaşanmış Örnek;
Yine bir ara büyük bir firmada çalışıyorum. Şirketin en kötü çalışanı terfi etti! Şaka gibiydi. Ama değildi =) En kötü derken, şirketi hem maddi hem de manevi zarara uğratan bir kişiden bahsediyorum. Tabi şirketteki herkes olayın farkında. Malum çalışan ise kendi başarısıyla geldiğini düşünebilecek kadar kötü! (evet o kadar kötü) Tabi işyerinde sağdan soldan çeşitli tepkiler, bakışlar ve arkadan konuşmalar onu da oldukça rahatsız ediyor. Onu oraya atayan “Yetenek Avcısı, Büyük Yönetici, Adam gibi adam” dedikodulardan habersiz, diğer departmandaki yöneticinin yeğenini terfi ettirdiği için de ayrıca sevinçli.
Ben de bu olayın üzerine kendimce bir sonuca ulaştım. Kim demiş amerikalıların akrabalık ilişkileri zayıf diye? Bak işte koca amerikan şirketinde bile teyze yollu atamalar yapılıyor =)
İrili ufaklı her tür işletmede karşılaşılabilecek ahlaki olmayan ama normalmiş gibi davranılan bir olay haline gelmiştir. Aslında torpil konusu çok eskilerden itibaren yaşanıyor. Tarihte çok büyük örneklerine denk gelebilirsiniz. Mesela Osmanlı imparatorluğunun son dönemleri adeta torpil deryasına dönmüştür. Torpili olmayan ya açıkta kalıyor ya da olduğu yerde. İmparatorluğun şatafatlı yıllarında bu tip olaylara engel olabilmek için ibret olsun diye cellatlara havale edilirken son dönemlerde cellatların görevi azalmış ve keseler dolmaya başlamıştır.
Osmanlı konusu açılmışken Yavuz Sultan Selimin başından geçen bu hikayeyi de eklemem gerektiğini düşündüm.
Yavuz Sultan Selim, Mısır seferi dönüşünde Veziriazam Pirî Paşayı çağırır ve özetle şöyle der:
– Birçok memleketler aldık. Hadimül Harameyniş-Şerefeyn (kutsal toprakların hizmetkârı) olduk. Allahın yardımı ile muhalif kimse kalmadı. Böyle olunca, bu devlet için daha batma tehlikesi var mı?
Pirî Paşa cevaben der ki:
+ İnşallah bu devlet böyle giderse batmaz; yalnız sizden sonra evladınız zamanında, sizde olmayan üç şey meydana çıkar ise devlet çöker.
Yavuz beklemediği bu cevaba öfkelenerek:
– Bre Kara Türk! Benim hazinemde hazine, kullarımda kul, sefere lazım alet ve hayvanlardan neyim eksiktir? Bu üç nesne ne ola ki, Devlet-i Aliyyenin zevaline sebep ola, diye sorar.
Pirî Paşa şöyle cevap verir:
+ Evet, şimdilik görünen eksik bir şey yoktur. İleride, şu sayacağım üç şey devlete musallat olacak olursa o zaman bu devletin ihtilali ve hercümerci kaçınılmaz olur:
* Devlet bir ahmak veziriazama (Başbakana) düşerse
* Rüşvet yolları açılır ve bu sebepten mevki ve makamlar ehli olana verilmez ise
* Devleti idare edenler avratların muratları üzerine hareket ederlerse
Osmanlı Devletinin sonraki dönemleri incelendiğinde görülecektir ki, devleti çöküşe götüren temel sebepler arasında Pirî Paşanın bahsini ettiği üç mesele büyük bir yer işgal etmektedir.
Kıssadan hisse; Millet yetenek yönetimi gibi konuları içselleştirip konuşurken her hangi bir şirkette halen torpil vakaları yaşanıyorsa osmanlı gibi çökmeye mahkumdur. (Bu gözler gördü!)