Dün genel olarak konferansa dair izlenimlerimi ve önerilerimi paylaşmıştım. Bugün ise kapsamlı bir yazı paylaşıyorum sizlerle. Konferansa gelemeyenler ise internette pozitif.tv üzerinden izlediler. Gelemeyen arkadaşlar adına buradan ortamın atmosferini soluyan biri olarak bazı notlar ekleyeceğim.
Öncelikle beni davet eden, takip edip blogger kadrosuna dâhil eden, mailime düşen davetiyeyi hazırlayan ve sorularımı yanıtlayan Mct Danışmanlıktan Berna Yurdaer ve Medyaevi’nden Ayçin Noyan’a teşekkürler. Ayrıca açılış ve kapanış konseri için Iyeoka ya, ekibine ve bu güzel sürprizi düşünen organizasyon yetkililerine teşekkürl
erimi bir borç bilirim.
Fuaye biraz karışık mıydı ?
Sanki iç içe geçmiş stantlar vardı. Ve bu stantların görselleri karışmış bir şekilde bazıları daha ön plana çıkarken bazıları da hiç görünmedi. Yine en başarılı stant Kariyer.net olurken, Secretcv.com un standında ki Formula 1 Simülasyonu bi harikaydı. Microsoft un karikatür getirerek yüzlerce kişinin karikatürünü çizdirmesi, Eğlence Mühendisleri‘nin herkese kısa film hediye etmesi, Hürriyet ik’nın ücretsiz fotoğraf ve doğum günü gazetesi gibi özellikli hizmetler bulunmaktaydı. Kimisini son anda kimisini de kulaktan kulağa öğrendik. Bu arada unutmadan, Finans bank’ın özel standına göre gelecekteki mesleğim Duygu Tasarımcısı =)
Provokatik / Ezber Bozan Bakış Açıları
Bu tip bir bakış açısı yakalayabilene ne mutlu. Çünkü çevresel ve sosyolojik baskıyı iliklerimize kadar hissedebildiğimiz bir coğrafyadayız. En başarılı lider bile bu tip bir baskı karşısında ezilebilir, güç kaybedip asimile bile olabilir. Sağlam bir duruş sergilemek, önder olmak ve yol gösterenleri kale almak gerekmektedir. Muhalefet elbette var olacaktı. Bu sayede yolunda gitmeyen veya yanlış yöne gidenleri çevirebilir ve düzenleyebiliriz. Her halükarda birinin meşaleyi yakıp karanlığı aydınlatması gerekir. İşte konferansta dinlediğimiz insanlar bu tip lider ve lider güdümlü provokatik insanlardı.
En başarılı bulduğum ana oturumlar John Perkins, Alex Haslam, Nigel Nicholson… daha uzayacak bu liste. Ben konuşmalara geçeyim en iyisi. John Perkins kısaca şirketler yönetiyor dünyayı dedi. Bir devlet şirketlerin desteği olmaksızın bir hiç dedi. Aslında hükümetlerin şirket bağımlılığına getirdi konuyu. En önemli örneği ise B. Obama nın şirketlerin desteği olmadan oraya gelemeyeceğiydi. Dünyanın en önemli konusu ekonomi olunca ekonomiyi yaratan tüm partiküller önem taşıyor haliyle. Ekonomi tetikçisi bu anlatımıyla bizi derinden vurdu geçti. Kadın liderlerin olması gerektiğine işaret etti ki bu konu konferansın diğer sunumlarında yerini korudu. Yani bakış açısını değiştirmek gerek. Yoksa her değişim tekrar başa saracak ve her tecrübe, bir öncekinden daha kötü sonuçlar doğuracak. Sevgili John platformdan inerken ik nın tüm etkileşim alanında olması gerektiği ve iletişim öncelikli ik devriminin başladığını iletti. Charles Eisenstein ise Wall Street işgali hakkında görüşler bildirdi. System of a Down müzik grubunun Boom klibi gibi bir klip yayınladı. Güzel başladı fakat bitirmedi! Yapılması gerekenleri söyledi fakat nasıl yapılacağını söylemedi. Büyük resmi çizmek için zamanımız yok dedi. Halbuki bizim zamanımız vardı. Yeter ki çözüm olsun ve söylesin. Ekonomi ve banka ilişkisi hakkında bir örneği oldu. Hoşuma gittiği için aktarıyorum;
100 kişilik bir oluşum ve bir banka düşünün. Banka her bireye 1 milyon mevduat dağırtcak ve bu mevduat karşılığında 5 yılda 2 milyon alacak. Dağıtılan parnın 2 katı geri dönecek. Fakat dağıtılan kişi buparayı değerlendirebilirse belki de 5 milyon kazanacak. Buraya kadar sorun yok. Fakat her bireye dağıtılan para ile 100 kişi arasında bir ekonomi olmak zorunda. Dolayısıyla herkes birbiri ile yarıştığı için kaybedenler olacak. Sonuçta kazanan banka olacak. Kural net: kasa kaybetmez! Devrimlerin kalpte başlayacağını idda etti. Gezi parkının bir devrim süreci olduğuna değindi. Ben de ona yanıldığını twitter dan ilettim. Devrim kalpte başlar ve ideolojide sona erer. Gezi de olduğu gibi gördük. Önce herkes tek yürek oldu. Herkes birbirini tüm başkalıklarına rağmen destekledi. Sonra araya flamalar, bayraklar, siyasi düşünceler, oy kaygıları ve husumet girdi. İşte kalpte başlayacak bir devrimin nasıl sona ereceği basit.
Alex Haslam, bir lider düşünün her şeyi düzenleyen, yön gösteren. Peki, o liderin arkasından gelenler? Onlar olmasaydı lider kimi yönlendirecekti? Ve kimler onun lider olduğunu düşünecekti? İşte esas mesele bu. Lider olabilmek için güzel fikirlerden önce ikna kabiliyetine ve örgütlenmeye ihtiyacınız var. Lider olmak için arkanızda sizinle aynı şeyleri konuşmaya başlayanlara ihtiyacınız var. Bir inşaat ustası liderse çimentoyu taşıyan, tuğlaları yerleştiren ve demirleri bükenlere de ihtiyacı vardır. Liderlerin Perspektif olarak eksikliğini dile getiriyor. Eski zaman liderliği ile şimdi ki zaman liderliği arasında farklar olduğundan bahsediyor. Eskiden yapılması gerekenler basit ve yalındı. Şimdi ise karmaşık. Lider karmaşık alanlarda parlayamaz. Sadeleşmesi ve net olması gerekir. Lider için grup psikolojisi önemli. Etkileyici olmalı, ekibinden beslenmeli ve kulak kabartmalı. Aksi halde aynı dili konuşamayacağı için ayrışmalar ve çözümsüz sorunlar ortaya çıkar. Lider tabanını bilmeli. Arkasına dönüp bakmalı. Ben değil biz olmak ve bu inancı topluma enjekte etmek gerekiyor. Velhasıl ben diyenden lider olmaz. Biz dersen yol gösterir eksikleri kapatırsan lider olabilirsin. M.K. Atatürk, J.F. Kennedy ve Mandela’nın liderlik vasıflarından dem vurarak eğitici bir liderlik için bu insanları bilmeli, felsefelerini anlamalıyız diyor. Onlar ulusal kimlik oluşturarak başarılı oldular.
Nigel Nicholson, aile şirketlerinde çok yönetici ama hiç yönetim dedi. Yani yönetim kabiliyeti olmayan şahıslara bu vasfı yüklerseniz, ya yüksek voltta akım verilmiş elektronik eşya gibi yanar, yada akım alamamış bir telefon gibi şarjı sürekli biter. Liderliğin bir süreç işi olduğu ve bunu sosyolojide de gördüğünü aktardı. Çok basit bir liderlik tavsiyesinde bulundu. Doğru yerde, Doğru Zamanda ve Doğru adam olmanız gerekiyor. Bu şekilde başarırsınız diyor. Ne kadar basit dimi =) vizyon sahibi ve geniş bir perspektif ile izlemeniz gereken bir dünya var. “Siz inceledikçe öğrenir, irdeledikçe düzelir.” Tabi bu benim lafım ama nigel a kısmet olsun =) yönetim ile ilgili bi,r yazımda bahsetmiştim. Her şeye evet efendim, tamam efendim diyenleri yanınızdan uzaklaştırın, mutlu olursunuz dedi. Yani egoyu bırak refaha er demenin kurumsalcası. Lider yön gösteren ve tecrübelerinden örgütüne pay çıkarandır. Ben denedim, yaptım ve oldu. Şimdi sıra sende. Sen de dene ve başar! diyebilmeli.
Haridimos Tsoukas, İnsanları yönetmekten vazgeçin. İlişkileri yönetin. Lider neyi yönetebileceğini bilmeli. Otoriter ve diktatör olmak yerine uzlaşmacı olun. İzah etmekten korkmayın. Bu sizi alçaltmaz aksine yüceltir. Zor durumda verilecek kararlar da bu kararın astlarınıza izahında eksiklik yapmayın. Sorgulamalarına izin verin. Siz de yanlış yapabilirsiniz ama bu yanlışları ilk farkeden siz olun. Bu yorum da benden oldu galiba.
İlk gün işyerine dönmem gerektiği üzere konferansa ara verdim. Yarım gün için bu kadar yazı. Kendimi tebrik etmeliyim. Bakalım ikinci gün nasıl geçmiş. Yarın o yazıyla konferans yazılarımı sona erdireceğim. Ardından aklımda kalanlar, cevapsız sorular ve geliştirilmeye muhtaç fikirler ile yazılarıma devam edeceğim.