İk Zirvesinde 2. Ve son gün oturumu yine aynı coşku ile başladı. Bu sefer Iyeoka konseri yoktu belki ama Didem Tekay ve Alper Utku’nun renkli sunumu vardı. Fuaye sonrası ana otorumlar için Rumeli salonuna geçtik. Katılımcılara dünün özetini yapmak isteyen var mı? Diye bir soru yöneltildi. Salondan katılım olmayınca, ben elimi kaldırdım. Ve konuşmacı olarak katılamadığım o sahnede herkese sesimi duyurabildim =) şaka bir yana zevkli bir olay. İleriki senelerde gelebilecek konuşmacı tekliflerine açığım.
İlk konuşmacı olarak Sahneye Perry Timms çıktı. Sahneye çıkarken katılımcıların fotoğrafını çekti ve bunu twitter dan paylaştı. Bu yönüyle interaktif bir hamlede bulunmuş oldu. Çalışma hayatına dair bir konuşma hazırlamıştı. Ve dünya da en iyi twitter kullanan ilk 10 da olduğunu öğrenmiş olduk. (en azından ben bilmiyordum). Timms bugünü en iyi geçmişi baz alarak anlatabileceğini biliyordu. Ve öylede yaptı. Önce endüstriyel devrime uzandı öyküsü. Bu dönemin koşullarından ve çalışma disiplininden söz etti. Megatrendler den ve devrimden yola çıkarak konuya hepimizi dahil etti. Sosyal olmanın bir beceri gerektirdiğine deyindi. Gerçekte öyle mi? Ben katılıyorum. Nitekim, sosyal olmayı beceremeyen bir kişinin çırpınışları yapmacıklık ve iticilik arasında git-gel yaşıyor. Bireyin kendine karşı söleri olması gerektiği ve gelişim adına her türlü enerjiyi bulmasını iletti. Gelişim için atak olmak gerek. Dolayısıyla her zaman atak olacağız. Bir ara ünlü örnekler faslında F.W. Taylor a atıfta bulundu. Ve bizlere otomasyonu anlattı. Sistematik olmanın planlı çalışma hayatı içerisinde nefes alacağını belirtti. Ve o muhteşem sözden bahsetti; “Emir Veren Değil. Anlayış Gösteren Lider Olun” sahneden inerken, çoğu kişi ik nın nereden geldiği ve ne koşullardan geçerek oluştuğunu düşünmeye başladı.
LinkedIn yeni prensi Genco Orkun Genç sahneye çıkarken, sakallı olması dikkatimi çekti. Nisan 2013 de LinkedIn inDay konferansında bir önceki prens Ali Rıza Babaoğlan ile tanışmıştım. Onun da sakalı vardı. Sanırım linkedIn da sakal lobisi var diyerek bir twit bile attım. İçerik olarak bize LinkedIn kuruluş amaçları, mevcudiyetinin sırları, en çok tercih edilen portal oluşundaki gizemi ve sayılara yönelik bazı istatistikleri paylaştı. Bir de yarışma düzenleyerek, beni linkedIn dan ilk ekleyene bir hediyem var dedi. Tabi Android işletim sistemi kullandığım için uygulamaya girşim biraz yavaştı dolayısıyla ben o hediyeyi alamadım =) ayrıca 2013 linkedIn da en aktif headHunter seçimi de yapmışlar. Birisi Nbs danışmanlık firmasından bizzat tanıştığım Gamze Bilge’nin, Diğeri ise LcWaikiki firmasından Demet hanımın oldu. Mutlu işin fiziki güncellemeleri dedi. Önce bir şey anlamadık sonra izah etti ve kafamıza yerleşti. Mutlu bir çalışma ortamı yakaladığında eski sağlığına tekrar döndüğünü aktardı. Ülkemizde 3 milyon kullanıcısı olduğundan ve linkedIn’in bir iş arama portalı olmadığını belirtti. LinkedIn Sosyal ve Profesyonel Gelişim Platformudur. İşe alımların ikna kabiliyeti gerektirdiği açıdan satışa benzediğini ve bu yönlü bir arayışın var olduğuna dikat çekti.
Muhteşem performansı ve sahneye yakışan duruşu ile Mehmet Özel sahneden merhaba dedi. Anlatacak o kadar çok şeyi vardı ki küçük bir skeç hazırlamış ve karar alma ruh halini adeta bir gösteriye dönüştürmüştü. Yalnız yaşamaya mecbur olan mavi balinalardan dem vurarak aramızda mavi balina olanların varlığına işaret etti. Ve sayıları oldukça fazla. Provoke olmadığımız zaman çalışamıyor ve başarılı olamıyoruz. Bu yüzden önce kendimizi sonra çevremizi provoke etmeliyiz. Umudunu kaybetme filminden bir kesit sunarak bir hayalin varsa peşinden git.
“Sana ben dahil asla yapamayacağını söylüyorsam pes etme ve azmederek başar. “
“Mü” eki hakkında söyledikleri ve verdiği örnek aklımda şu cümleyi canlandırdı;
“ya cevher olur unutulursun, yada mücevher olur dillere pelesenk olursun.” İk cıların lider olmak zorunluluklarını ve çalışanı provoke edebileceklerini iletti. En iyi provoke, herkesin yolundan değil, kendi yolundan gidebilmekte idi diyerek “başkası olma. kendin ol!” nidası tınlattı. Son olarak da muhteşem yüzyıl dizisinde şehzade Mustafa’nın hazin sonunu örnek göstererek, bir Mustafa’ya kıyıldı, fakat o Mustafa’dan 3 yüzyıl sonrasında başka bir Mustafa çıktı ve Cumhuriyeti kurdu dedi. Salon alkıştan yıkılıyor…
Sırada Atom karınca olmak isterken hepimizin superman’i olan Mehmet Kızıltaş vardı. Tanıyanlarınız olacaktır. Engelsizkariyer.com kurucusu olan eşsiz bir kişilik. Hayat hikayesini anlattı. Her bireyin engeli olabilirdi. Onun vardı ama yılmadı. Öyle ya, süperman pelerinsiz uçamazdı. Ve bir sürpriz final yaptı. Çıkardı gömleğini, bıraktı değneğini ve esas superman in kim olduğunu gösterdi. Azminden, coşkusundan ve sunum zevkinden mahrum etmesin, daha çok görelim kendisini. Kendisi ile ayrıca bir söyleşi planlamaktayım.
Ve sıra Canan Karatay da. Adına meşhur dietleri olan karatay hanımefendi sahneye bir çıktı pir çıktı. Bir ara gıda mühendisliğine kafayı taktığını iletti. Gıda fabrikada mı oluyor ki mühendisliği olsun. Hem gıda mühendisi de neymiş? Gibi sert çıkışlarda bulundu. O an, o coşkuyla kalkıp “lanet olsun Gıda Mühendislerine” diye bağıracaktım ki. Kendime; ne yapıyorsun? Bırak Karatay yapsın. Sen niye yapacaksın gibi telkinlerde bulundum. Sonrasında meşhur türk kası göbeğe sardı. Ve ardından okulda bile görmediğimiz biyolojiye daldı. lipid peroksidasyonu, genetik hastalıklar derken kendimi zor tuttum. Çağın vebasının alzheimer olduğunu da öğrenerek oturumu sonlandırdım. En azından Fuaye biyolojiden uzak fizik le ilintiliydi.
Öğleden sonra paralel oturumlar esnasında Liderler Kahvesine geçtik. Normalde bloggerlar sözleşip her birimiz ayrı yerlere geçmeye çalışırz ki gidemediğimiz oturumların yazılarını başkalarından okuyalım diye. Fakat öyle olmadı. Ve tüm bloggerlar aynı oturumdaydık =)
Konuşmacı Habibe Akşit olunca oturum güzel geçiyor. Daha önce de dinleme fırsatım olmuştu. Farklı bir konuda dinlemek ve kendisiyle ufak bir sohbet yapma fırsatı yakaladım. Sonrasında y jenerasyonu hakkıdna yıldız hanım sözü aldı. Ve bir baby boomer jenerasyonunun y jenerasyonuna dair izlenimleri beni korkuttu. Ki bir çok şey yanlış betimlendirilmiş. Yanlışlar üzerine yanlışlar. Bir ara sosyal ayak izinden bahsedildi. Ve hiç bir genç bunu bilmiyor dedi. Bu izden kurtulamazsınız dedi. Ben de söz alıp bu izin bir alın yazısı olmadığı artık teknolojiyle birlikte çeşitli yazılımların geliştirildiğinden bahsettim. Öyle bir durumda tüm sosyal medya hesaplarınızda yeni doğmuş bebek hissiyatı kazandırılabiliyor dedim. Yıldız hanımdan karşı cevap gecikmedi. İstihbarat yapıyor önüne geçemezsiniz dedi. Onlar bu konuda uzman ekipleriyle gerçekleştiriyorlar dedi. Ben de son bir çırpınışla o teknolojiyi de yazılımları da y jenerasyonu yapıyor. Siz merak etmeyin, el elden üstündür imasıyla cevap verdim. Maksat atışmak değil, yanlış anlaşılmaları gidermekti. Zaten bu konuşmayı yaptığımda twitlerimden hatırlayanlar oldu. Ahmet Çığsar‘ın attığı bir twit üzerine muhabbetini yapmıştık. Bir yazılım denerken twit geçmişini silmişti. Bunu da bazen başka bir ilaç geliştirirken ummadık farklı bir hastalığın tedavisi için çözüm bulunabildiğini ilginç bir örnek ile dile getirmiştim. Aynı konudan yola çıkarak sosyal ayak izinden korkmamak gerektiğini ileri sürüyorum. Umarım bu twit bir emsal teşkil eder de devamı gelir.
Sunumda en akılda kalıcı şey ise, sosyal ayak izi takibi yapan şirketlerin, perde arkasından mahalleyi izleyen teyzelere benzetilme örneğiydi. Ama her şeyden önemlisi; neden y ler hakkında hem baby boomer lar konuşuyor? Biraz da biz gençler konuşalım. Belki anlatacağımız şeyler vardır.
Önerimdir! not alınsın: bilinçli Sosyal medya kullanım teknikleri dersi verilmeli. Ve dersin ana başlığı; neyi paylaşayım?
Takip eden oturumun ismi çok iyiydi. “Biraz da Y ler X leri anlasın” konu çok iyi seçilmiş. Fakat içerik konusunda sıkıntı vardı. Şahsen oturumdayken aklıma güzel bazı tümceler geldi. Neden böylesi hazırlıksız yakalandı anlayamadım. Bir ara Mehpare Alp Y kuşağındaki imkanlar bizde olsa. Ohhoooo.. dedi =) Ama oturum esansında bir video yayınlandı. Güzel ve dikkat çekiciydi. Sanırım video üzerine kuruluydu konuşmalar. Video da önce x lere y ler hakkında sorular soruluyor. Sonrasında ise y lere aynı şekilde sorular soruluyor. Bu anlamıyla bile cezbedici bir konu olduğu gerekçesiyle aklıma gelen, gelişen başlıkları toparlayıp Ceren Bandırma ya söz verdiğim gibi bir kuşak yazısı hazırlayacağım =)
Konferansın finalinde ise, muhteşem sesiyle Iyeoka tekrar sahne aldı ve sevgililer günü özel konser verdi.
Konferans yazılarıma son verirken, paralel yazılarımla ilerleyen günlerde yayında olacağım. Sırasıyla Method Research Company ve Kariyer.net işbirliğiyle düzenlenen istatistikler, bir mavi yaka rüyası Tofaş ve Kuşak çatışması.
Her konferans ayrı bir heyecan. Her daim bu heyecanı yaşamak dileğiyle.